29 Mayıs 2013 Çarşamba

İSTANBUL NOTLARI 1

BİR GARİP KASTAMONU’LU İSTANBUL’A GİDERSE;

GÖR BAŞINA NELER GELİR!


“Yollarda”



Neşeliyim, nasıl olmayım ki,

En sevdiğim işi yapıyorum.

Yani yollardayım

Ve İstanbul’a gidiyorum.



Üstelik emektar Broadwayımın deposunu uzun zamandır ilk kez tam olarak doldurmuşum, benim emektarda hala kasetçalar olduğundan çakmak yerine takmışım Çin malı mp3’ü ve açmışım müziği, Türkiye’nin en büyük ve en güzel şehri sayılan İstanbul’a doğru yola çıkmışım.
(Gerçi benim güzel şehir sıralamam farklı.1 numaramda hangi şehir var söylemeye gerek var mı bilmem.)
Yol güzel, hava güzel, hatta tepede bir güneş parlıyor ki o kadar olur yakmıyor deliyor adeta.

Önce Araç ve Karabük sonra da Gerede’yi geçiyorum. Bu kadar yol iki yaşlı ve yorgun gezgini de yoruyor. Hem benim mide hem de benim emektarın deposu boşalıyor.
Bolu’nun en lüks lokantalarından birinin önünde duruyoruz. (Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu diye düşünenlere dip not, Bolulu bir işadamı arkadaşımız bizleri yemeğe davet ediyor.)
Ama bu işte bir tuhaflık var kendisi hiçbir şey yemiyor.
Çünkü niyetliymiş. Sıkı sıkı uyguladığım katı rejim kurallarını deliyor, kendimi feda edip BOLÇİ denilen özel bolu yemeğini tek başıma götürüyorum. Böylelikle benim mide oluyor full+full
Yemek sonrasında ise Bolu meydanda kısa bir tur atıyor ve tekrardan yola koyuluyoruz.
Bolu’dan aklımda kalanları düşünüyorum da en önemlisi, BOLÇİ tava, sonra, ana caddesinde büyük bir çalışma olduğu ve koca meydanı araç trafiğine kapattıkları geliyor. Yapılanlardan anlaşıldığı kadarı ile bittiği zaman çok güzel bir gezi alanı olacak.
Ne diyeyim darısı Kastamonu’muzun başına.
Bir de otopark ücretleri oldukça yüksek. 1 saat 15 dakika yol üstünde kalan emektara 4,5 TL park ücreti aldılar.
Demek ki birkaç günlüğüne bizim emektarı burada bıraksam dönüşte vereceğim park parasıyla benimkinden daha yeni bir araç alırım.
Bolu’dan ayrılıp tekrar İstanbul Otoyoluna çıkıyoruz. Otobana çıkmadan önce gişelerin önünde durup, itinayla ön camın küçük bir yerini kolumla siliyor, temizliyor hohlayıp parlatıyorum.
Çünkü benimle yaşıt emektara aldığım HGS’yi oraya yapıştırmıştım. Gözüm gibi bakmamın sebebi ise aracımın en teknolojik ve üst düzey tek elektronik ekipmanı olması.
Ufak ve sarı renkli bir ışık ve ısı kaynağı dışında yolculuk gayet iyi gidiyor. Kastamonu doğuda. İstanbul ise batıda, yani ben yanlış bir zamanlamayla öğleden sonrasında yola çıkmışım.
Güneş tam gözüme gözüme gelmiyor içine giriyor sanki.
Benim ise pazardan alınma 5 TL’lik çakma Ray-banım yanımda yok. Ön cam siperliğini indireyim diyorum ancak elimde kalır diye korktuğumdan dokunmaktan vazgeçiyorum..
Klima niyetine camı açmak istiyorum ama rüzgârın arabayı devirecek kadar sert estiğini görünce ondan da vazgeçiyorum.
Eski arabayla yola çıkmanın bir iyiliği varsa hiçbir yerde radara yakalanmadım. Daha doğrusu yakalanacak kadar hız yapamadım.
Saatler geçip akşama doğru İstanbul’a yaklaştıkça güneş daha bir rahatsız etmeye trafik daha da bir yoğunlaşmaya, benimde başıma ağrılar girmeye başladı.

Ama çekeceğim çile daha gerideymiş bilemedim.




Bolu Hükümet Konağı

Köroğlu Heykeli
Bolu Ulu Cami
Bolu  Güneşi lunapark

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder