14 Temmuz 2009 Salı

Mahalle Baskısı


KARŞI MAHALLE.
Araştırmacı yarı-Entel yazarınız İnebolu Macerasından sonra yani sütten ağzı yandıktan sonra yoğurdu üflemeye karar verdi. Gündem oluşturmak için özgün ve yaratıcı fikirler düşünürken birden aklına çok parlak, şimdiye kadar hiç denenmemiş bir aksiyon geldi.
Kılık değiştirip mahalle baskısı var mı yok mu test etmek.
Yazarımız kendini her ne kadar beyaz Türk olarak tanımlasa da, kanının mavi olduğunu, asaletinin saraya dayandığını iddia etse de yakın arkadaşlarından aldığımız bilgiye göre I-Pod’unda başkalarının yanında opera dinlediği, yalnızken Ankaralı Namık, Hasan Yılmaz, Peçenekli Süleyman’ın türküleri eşliğinde göbek attığı bilgisine ulaştık.
Asil yazarımız..! Kendine çok yabancı bu kültürü tanıyabilmek ve mahallede gezebilmek için neler gerektiğini sordu, soruşturdu, araştırdı diyemeyeceğim eliyle koymuş gibi, kırk yıldır sanki o mahallede yaşıyormuşçasına şıp diye buldu. İşe araçtan başladı. Söylediğine göre bu bir sosyal statü sembolüymüş. En pahalı markalar bile onun yanında solda sıfır sayılırmış. Şimdilerde bulmak çok zor ama gidip sanayide arayayım bulmam epey zaman alabilir deyip güya gittiği sanayiden,(evi beş dakika uzaklıkta) beş dakika sonra altında gıcır gıcır kırmızı rengiyle alev alev yanan bir Hacı Muratla döndü. Ellememize içine oturmamıza bile müsaade etmedi sahibi kızıyor dedi. Bize bu âlemin otomobilinde olması gereken özelliklerini sıralamaya başladı. Ne derin bilgi, hayran olduk kendisine.
“Bu âlemin delikanlısının arabası 1976 Model kırmızı bir Hacı Murat olacak. Öyle abidik gübidik markalar bizi bozar. Yanlarında kocaman Sport team yazacak. En az sekiz adet sis farlarıyla donatılmış olacak. Alttan görülen diferansiyel kutusu üzerine fosforlu kâğıtlar yapıştırılmış olacak. Aynalarında en son katıldığım(Pardon ağzımdan kaçtı) düğün konvoyundan kalan renkli yazmalar olacak. Elbette O şimdi asker, vatan için gidiyorum senin için döneceğim, rahmetlide sollardı türünden özlü sözlerle dört bir yanı donatılmış olması da şarttır. Ayrıca en önemlisi çok güçlü ve birkaç şekilde ses çıkarabilen havalı kornası olacak. Egzostunun da çift boğazlı olup gaza basınca yedi mahalleden duyulabilecek sisteme sahip olmasında büyük fayda var. Tabi şoförün koltuğu altında her an kullanıma hazır meşe (tercihen kiren)odunu, son sistem mp3 çalar, aynaya takılı CD, cevşen, maşallah yazısı, pelüş koltuk kılıflarını söylemeye gerek bile yok sanırım. Dedi.
Arabayı hallolmuştu. Sıra geldi kendisindeydi. Marka giyinen! Tam bir entelektüel! tam bir gurme! Yazarımız bir dakika deyip yanımızdan ayrıldı döndüğünde üzerinde; En parlak kumaştan yapılma bir takım elbise, kolunda altın suyuna batmış koca bir künye boynunda iki kat zincir, pazı dolmasına benzeyen parmaklarında şövalye yüzükler vardı. Ceketin altına ise klasik beyaz geniş yakalı bir gömlek giymişti. Ayaktan yarım metre ilerde duran siyah ayakkabıyla giysi tamamlanmıştı.
En pahalı modelden olan ancak kontur olmadığı için kapalı duran sadece yüklediği müzikleri dinlemeye yarayan birden fazla cep telefonu da pantolonunun iki yanında silah gibi sarkıyordu. Yarım kilo jöleyle ancak yapışan saçlarını tarayıp, dışı ayna olan güneş gözlüklerini de takınca tepeden tırnağa değişim kusursuz olarak tamamlanmıştı. Bizimse O’na hayranlığımız bir kat daha artmıştı.
Ne diyelim bu adam bu işi biliyordu.
Mahalleye çıkma zamanı gelmişti. Aracıyla sokaklardan geçerken hayret hiçbir tacize uğramıyordu. Ahali gayet sakindi. Kimse bakmıyordu bile. Gaza basması, arabayı bağırttırması, tüm camları açıp tım tıs müziği sonu kadar açması bile ilgi çekmiyordu. Hatta yeşil ışıkta geçmeye çalışan bir yayayı ezme girişimi bile sonuçsuz kalmıştı.
Arabayla olmuyordu yaya devam etmeliyim diye düşündü. Çay boyunda bir tur atmaya karar verdi. Topuklarının üstüne bastığı Hacivat ayakkabısıyla yengeç gibi yan yan yürümeye başladı. Aynalı güneş gözlükleri pırıl pırıl parlayan künyesi, zinciri bile dikkat çekmiyor halk bu görüntüye hiç tepki vermiyordu. Arada bir Vayy abimiz gelmiş. Epeydir yoktun abim akşam açık maslağa gel biraz demlenip atış talimi yapalım diyenleri ise duymazlıktan geliyordu. Soranlara ise tanımıyorum elbette beni birilerine benzetmiş olacaklar diye homurdanıyordu. En yakın kuruyemişçiden aldığı bir kilo çekirdeği yemeye kabuklarını sokaklara tükürmeye başladığında hah bu tepki toplar dese de. Kimse tınmadı bile.
Yarı entel yazarımız otoparka para vermemek için yolun üstüne bıraktığı aracının olduğu gibi durduğunu görünce rahatladı.
Yaptığı bu büyük sosyolojik araştırmanın çok ses getireceğine inancı tamdı. Yerinde yaptığı araştırmaya göre mahalle baskısı filan yoktu. Üstelik çok rahat etmişti. Paçalı beyaz donla denize girmenin neresi kötüydü. Plajda karpuz kesmek, mangal yapmak suda uzuneşek oynamak bunlar sıradan şeyler değil miydi?
Üstelik bu şehri sen kirletmezsen ben kirletmezsem kim temizlik görevlisi istihdamına katkıda bulunacaktı. Değilmi ya.
Yazarımızın bundan sonraki durağı smokinle gittiği sanayideki esnaf lokantasında petrus şarabında terbiye edilmiş, füme somon siparişi vermek.
Ne dersiniz yiyebilmiş midir?
…………YAZARIN NOTU..Sıcaklar artıyor.Klima etkisi yaratan yazılara devam

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder