7 Temmuz 2009 Salı

KASTAMONU GECELERİ...


Kastamonu sokaklarındayım. Yalnızım bir başınayım. Bir ben varım bir de emektar makinem Mevsimlerden ilkyaz. Aylardan temmuz. Saatler ise akşamüstü. Çay boyundayım. Yağmur inceden çiseliyorken çınar ağaçları şemsiyem oluyor. Elim cebimde başım önde Kara çomak’la birlikte bir türkü tutturmuşum. Gidiyorum uzun ince.
Yağmur kesiliyor ara ara. Güneş kendini kapatan bulutlardan hıncını almak istercesine yakıyor tutuşturuyor. Gökyüzü yangın yerine dönüyor. Bulutlar bir araya gelip karartmak istedikçe güneş onları dağıtıyor.
Uzaklardan bir bölük bulut gökyüzünü kızıla boyayarak gelip geçiyor İsmail Bey Camisinin üzerinden. Akşamın kızıllığı çoktan çökmüş. Aklımdan diyorum ki belki belki de, o bulutlar Filibe’den Candaroğlu İsmail Bey’den selam getirmiştir. Ata toprağına kendi için yaptırıp ta yatamadığı son mekânına bir selam yollamıştır. Belki şu kubbesine düşen üç beş damla oralardan gelmiştir.
Hani “Akıncılar” Şiirinde Yahya Kemal diyor ya;

Cennette bu gün gülleri açmış görürüz de Hala o kızıl hatıra gitmez gözümüzde.
Belki bu kızıl hatırayı yollamıştır o uzak diyarlardan memleketine.

Yağmurlu bir temmuz akşamı. Meydan tenhalaşmış. El ayak çekiliyor. Herkes evine ocağına giderken gözüm takılıyor Şerife Bacıma. Kağnısında yavrusuyla ufuktaki son aydınlığa doğru kararlı bir şekilde giden Bacımın ardında bir millet peşinden geliyor.
Karanlık çöktü.
Yalnızım bir başınayım.
Yeşil bir yola dönüşüyor kara çomak. Usul usul akıyor. Gece kimseyi rahatsız etmemek için O da bende sessizce ama bir arada, konuşmadan yan yana ilerliyoruz.
Ben evime.
O bilinmeze.

2 yorum:

  1. benim tanımış olduğum o renkli kişiliğinize yakışan bir profildesiniz ...başarılar dilerim ..zevkle izleyeceğim Şefimi ...

    YanıtlaSil
  2. Hayırlı olsun şefim. Keyifli yazılarınızın bitmeyen araştırmacılığınızın derin gözlemciliğinizin devamı dileği ile...

    Nazik

    YanıtlaSil