Şenpazar’dayım.
Dağların başında yüce çamların arasında bir köydeyim. Kar kalınlığı bir metreye yakın. O karlar arasında üç beş ahşap ev görünüyor.
Bu güzellik tıpkı kartpostallardaki gibi ama bunlar İsviçre Alplerinden değil Kastamonu Şenpazar’dan.
Eskiler Samay derlermiş, Şimdiler de Yarımca diyorlar. İşte o köyden.
Tepeden köye bakıyorum.
Şenpazar eko turizminin merkezindeyim.
Ardımda karla kaplanmış asırlık çamlarıyla karaca kaya, önümde denizi bile gören yüksekliği ile kuş kayası, ortada yarımca.
Karnım acıkmış, üşümüşüm.
İzcilik Federasyonu başkanımız tempo Tv de Şenpazar Belediye Başkanımıza cebinde Şenpazar’daki evinin anahtarından bahsediyordu.
Benim anahtarım yok.
İhtiyacım da yok.
Hangi kapıyı çalsam benim evim sayılır nasıl olsa deyip.
Karları yara yara Ayşe teyzemin evinin kapısına geliyorum.
Ömer amcamla birlikte Ayşe teyzem beni kapıda karşılıyor.
—Gel diyorlar.
Çay çorba ne varsa, Allah ne verdiyse yeriz. Beni gören Muhtar Ertan köyün yetkilisi olarak olaya el koyuyor ve olmaz diyor. Bende misafirler.
Buzların camlardan bir karış sarktığı, kar kalınlığının bir metreye yaklaştığı köyümdeyim.
Muhtarın evinde yediğim yemekten sonra çaylarımızı sobanın karşısında kerevette içiyoruz.
Aklıma geliyor Recep amcaya diyorum ki.
—Sen yaştakilerin hatırlayacağı bir şey sormak istiyorum. Sizin köyde yine böyle bir kış günü muhtarın evinde kalan bir öğretmen varmış. Bildiniz mi? Hatırlar mısınız?
Recep ALTIKULAÇ derin bir iç çekiyor.
—Bilmez miyim diyor. Uzun boylu yakışıklı bir adamdı. O zamanlar Ortaokul Cide’deydi. Devam edebilmek için dilekçe yazmak gerekirdi. O öğretmenimiz hepimize tek tek yazdı. Okumamız için çok uğraştı diye anlatırken gözü bir zamanlar piknik yaptıkları kuş kayasına takılmıştı.
Fikri UZUN Hocamızı bundan uzun yıllar önce bu köyde çocuklara eğitim verirken düşündüm.
Hocamızın yazdığı ve bu köyde geçen hikâyeyi hatırlattım.
Kardan kapanan yolu olmayan bu köyde geçen uzun kış günlerini, o muhtar evini, hayaletli köy okulunu, kedi kadar fareleri, dilimin döndüğünce anlatmaya çalıştım. Fikri UZUN Hocamızla sürpriz bir telefon görüşmesi için numarasını istediler verdim.
Hocam yine kızacak bana, beni niye almadın diye ama söz. Bu bahar ayında muhakkak O’nun la birlikte geleceğiz. Öğretmeninizi size getireceğim.
Yine Kuş kayasına çıkıp piknik yapacağız. Yine soğan ekmek yiyip, denizi görmeye çalışacağız.
Artanları da yine etrafa dikeriz değil mi Fikri Hocam eskiden yaptığınız gibi. Yazın gelen giden yesin diye.
Köyde kimler kaldı diye muhtara soruyorum.
İmkânı olanlar kışın İstanbul’a gidiyorlar. Ben ve birkaç konu komşu burada kalıyoruz.
Bizler kış için hazırlıklarımızı taa bahardan yaparız. Her şeyimiz hazırlarız.
Onlar bunları anlatırken ben dışarıda karlar altında Samay’ı izliyorum.
Dönüşte.
Samay dağları, köyleri, evleri, insanları bana bir mektup verdiler
Anlat dediler anlat bizleri. Buraları.
Anlatmam mı?
Şenpazar’dan, Samay’dan. Yarımca’dan. Bir mektup getirdim size.
“Mektubuma başlamadan evvel üzerime farz olan selamlarımı sunar diye başlayıp, küçüklerin ellerinden büyüklerin gözlerinden öperimle biten.
Bir mektup, bir köy dolusu selam getirdim.
Hepinize…
Dağların başında yüce çamların arasında bir köydeyim. Kar kalınlığı bir metreye yakın. O karlar arasında üç beş ahşap ev görünüyor.
Bu güzellik tıpkı kartpostallardaki gibi ama bunlar İsviçre Alplerinden değil Kastamonu Şenpazar’dan.
Eskiler Samay derlermiş, Şimdiler de Yarımca diyorlar. İşte o köyden.
Tepeden köye bakıyorum.
Şenpazar eko turizminin merkezindeyim.
Ardımda karla kaplanmış asırlık çamlarıyla karaca kaya, önümde denizi bile gören yüksekliği ile kuş kayası, ortada yarımca.
Karnım acıkmış, üşümüşüm.
İzcilik Federasyonu başkanımız tempo Tv de Şenpazar Belediye Başkanımıza cebinde Şenpazar’daki evinin anahtarından bahsediyordu.
Benim anahtarım yok.
İhtiyacım da yok.
Hangi kapıyı çalsam benim evim sayılır nasıl olsa deyip.
Karları yara yara Ayşe teyzemin evinin kapısına geliyorum.
Ömer amcamla birlikte Ayşe teyzem beni kapıda karşılıyor.
—Gel diyorlar.
Çay çorba ne varsa, Allah ne verdiyse yeriz. Beni gören Muhtar Ertan köyün yetkilisi olarak olaya el koyuyor ve olmaz diyor. Bende misafirler.
Buzların camlardan bir karış sarktığı, kar kalınlığının bir metreye yaklaştığı köyümdeyim.
Muhtarın evinde yediğim yemekten sonra çaylarımızı sobanın karşısında kerevette içiyoruz.
Aklıma geliyor Recep amcaya diyorum ki.
—Sen yaştakilerin hatırlayacağı bir şey sormak istiyorum. Sizin köyde yine böyle bir kış günü muhtarın evinde kalan bir öğretmen varmış. Bildiniz mi? Hatırlar mısınız?
Recep ALTIKULAÇ derin bir iç çekiyor.
—Bilmez miyim diyor. Uzun boylu yakışıklı bir adamdı. O zamanlar Ortaokul Cide’deydi. Devam edebilmek için dilekçe yazmak gerekirdi. O öğretmenimiz hepimize tek tek yazdı. Okumamız için çok uğraştı diye anlatırken gözü bir zamanlar piknik yaptıkları kuş kayasına takılmıştı.
Fikri UZUN Hocamızı bundan uzun yıllar önce bu köyde çocuklara eğitim verirken düşündüm.
Hocamızın yazdığı ve bu köyde geçen hikâyeyi hatırlattım.
Kardan kapanan yolu olmayan bu köyde geçen uzun kış günlerini, o muhtar evini, hayaletli köy okulunu, kedi kadar fareleri, dilimin döndüğünce anlatmaya çalıştım. Fikri UZUN Hocamızla sürpriz bir telefon görüşmesi için numarasını istediler verdim.
Hocam yine kızacak bana, beni niye almadın diye ama söz. Bu bahar ayında muhakkak O’nun la birlikte geleceğiz. Öğretmeninizi size getireceğim.
Yine Kuş kayasına çıkıp piknik yapacağız. Yine soğan ekmek yiyip, denizi görmeye çalışacağız.
Artanları da yine etrafa dikeriz değil mi Fikri Hocam eskiden yaptığınız gibi. Yazın gelen giden yesin diye.
Köyde kimler kaldı diye muhtara soruyorum.
İmkânı olanlar kışın İstanbul’a gidiyorlar. Ben ve birkaç konu komşu burada kalıyoruz.
Bizler kış için hazırlıklarımızı taa bahardan yaparız. Her şeyimiz hazırlarız.
Onlar bunları anlatırken ben dışarıda karlar altında Samay’ı izliyorum.
Dönüşte.
Samay dağları, köyleri, evleri, insanları bana bir mektup verdiler
Anlat dediler anlat bizleri. Buraları.
Anlatmam mı?
Şenpazar’dan, Samay’dan. Yarımca’dan. Bir mektup getirdim size.
“Mektubuma başlamadan evvel üzerime farz olan selamlarımı sunar diye başlayıp, küçüklerin ellerinden büyüklerin gözlerinden öperimle biten.
Bir mektup, bir köy dolusu selam getirdim.
Hepinize…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder