Bu günlerde Kastamonu dağlarından bahsediliyor ya, hani; Üniversite kuralım mı kurmayalım mı diye.
Şoför Hasan O konuşanların hiç görmedikleri Doğanyurt’un dağlarında yol açıyor, kar mücadelesi yapıyordu.
Sadece O değil İl Özel İdaresinin greydercisi, dozercisi, operatörü, şoförü, Seyyar Tamircisi, atölyecisi mühendisi, teknikeri, büro görevlisi kısaca kapıdaki bekçiden en üst düzeydeki amirine kadar herkes kar mücadelesi için çalışıyordu.
Kimimiz dağlarda, kimimiz atölye de tezgâhta, kimimiz bürodaydık.
Şoför Hasan da dağlardaydı.
Görevi gereği kim nerede olması gerekliyse oradaydık.
Kar yağmıştı memleketimin o güzelim dağlarına,
O küçümsenen dağlarına.
O dağlarda köyler vardı.
O köylerde yaşayanlar vardı.
O köylere giden karla kaplı yollar vardı.
O yollara bir umutla sarı renkli bir araç görme umuduyla bakanlar vardı.
Kim miydi onlar.
Belki bir hasta,
Belki bir öğrenci,
Belki bir öğretmendi.
…
Hasan bir sabah umutlarıyla birlikte erkenden çıktı evinden.
Dağlarda umutla bekleyenlere umut götürmek için.
…
Ama
Akşam saatlerinde umutları açtığı yollarda, dağların tepesinde kalmıştı. Adına ne derlerse desinler, kaza ya da kader kabullenmek çok zor.
Cemal Süreyya diyordu ya,
“Her ölüm erken ölümdür
Bu da çok erken bir ölümdü.
Hasan’ı çok severdi herkes. Son yolculuğunda yalnız bırakmayınca arkadaşları, sığmadı kalabalıklar o küçücük köyün camisine.
Kim bilir kaç kez geçtiği o köprüden son kez geçti. Hem de arkadaşlarının omuzlarda geçti.
Bu son seferdi.
Hayatı boyunca yollarda çalışmıştı.
Ama artık
Yol bitmişti onun için.
Hayatı yollarda geçen biri için
İşte bu son yoldu.
Şoför Hasan’ı, bu son yolun sonunda ki, Kestane ağaçlarının altında, defne ağaçlarının, böğürtlenlerin arasındaki daimi ikametgâhına emanet ettik.
RUHUN ŞAD, MEKÂNIN CENNET OLSUN HASAN USTAM.
…
Artık…
Ben her sabah evden çıkarken,
Umutlarımı, yarınlara dönük umutlarımı yanımda götürmüyorum,
Askıya bırakıyorum.
Akşam döndüğümde bulabileyim diye.
…
Dağlarda, yollarda kalmasınlar diye.
Şoför Hasan O konuşanların hiç görmedikleri Doğanyurt’un dağlarında yol açıyor, kar mücadelesi yapıyordu.
Sadece O değil İl Özel İdaresinin greydercisi, dozercisi, operatörü, şoförü, Seyyar Tamircisi, atölyecisi mühendisi, teknikeri, büro görevlisi kısaca kapıdaki bekçiden en üst düzeydeki amirine kadar herkes kar mücadelesi için çalışıyordu.
Kimimiz dağlarda, kimimiz atölye de tezgâhta, kimimiz bürodaydık.
Şoför Hasan da dağlardaydı.
Görevi gereği kim nerede olması gerekliyse oradaydık.
Kar yağmıştı memleketimin o güzelim dağlarına,
O küçümsenen dağlarına.
O dağlarda köyler vardı.
O köylerde yaşayanlar vardı.
O köylere giden karla kaplı yollar vardı.
O yollara bir umutla sarı renkli bir araç görme umuduyla bakanlar vardı.
Kim miydi onlar.
Belki bir hasta,
Belki bir öğrenci,
Belki bir öğretmendi.
…
Hasan bir sabah umutlarıyla birlikte erkenden çıktı evinden.
Dağlarda umutla bekleyenlere umut götürmek için.
…
Ama
Akşam saatlerinde umutları açtığı yollarda, dağların tepesinde kalmıştı. Adına ne derlerse desinler, kaza ya da kader kabullenmek çok zor.
Cemal Süreyya diyordu ya,
“Her ölüm erken ölümdür
Bu da çok erken bir ölümdü.
Hasan’ı çok severdi herkes. Son yolculuğunda yalnız bırakmayınca arkadaşları, sığmadı kalabalıklar o küçücük köyün camisine.
Kim bilir kaç kez geçtiği o köprüden son kez geçti. Hem de arkadaşlarının omuzlarda geçti.
Bu son seferdi.
Hayatı boyunca yollarda çalışmıştı.
Ama artık
Yol bitmişti onun için.
Hayatı yollarda geçen biri için
İşte bu son yoldu.
Şoför Hasan’ı, bu son yolun sonunda ki, Kestane ağaçlarının altında, defne ağaçlarının, böğürtlenlerin arasındaki daimi ikametgâhına emanet ettik.
RUHUN ŞAD, MEKÂNIN CENNET OLSUN HASAN USTAM.
…
Artık…
Ben her sabah evden çıkarken,
Umutlarımı, yarınlara dönük umutlarımı yanımda götürmüyorum,
Askıya bırakıyorum.
Akşam döndüğümde bulabileyim diye.
…
Dağlarda, yollarda kalmasınlar diye.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder