19 Temmuz 2009 Pazar

DOĞANYURT YOLUNDA BİR ISSIZ ADAM.
















İnebolu-Doğanyurt yolundayız. Yol kıvrım kıvrım. Virajın biri bitmeden diğeri başlıyor. Yolun bir tarafı masmavi deniz, bir tarafı yemyeşil orman. Sürücü değilseniz müthiş bir görsel şölen var. Bu güzellikleri seyrederken bir virajın sonunda önümüze bir kulübe çıkıyor. Asırlık bir çam ağacı altında derme çatma bir kulübe.
Tahta kulübenin yola bakan kısmında bir yazı.”Çakır Hasanın yeri çay bulunur.”Duruyoruz.
Bizi çakır gözleri gülen adının Hasan olduğuna emin olduğumuz biri karşılıyor. Hoş geldiniz deyip soruyor.-Çay yapayım mı? Sağ ol diyoruz.
Ne ararsın ne yaparsın diye sorunca rahatsız oluyor. İşte öyle. Geldik buraya deyip kaçamak cevaplar veriyor.
Hikâyesini kendine saklıyor besbelli. Ağları sen mi yapıyorsun diyorum hayır diyor. Ağ örülü geliyor. Ben mantarlarını, kurşunlarını takıp satıyorum.
Kulübenin kapısı açık. İçeride tahta bir kerevet var. Üstünde eski bir yatak. Aydınlanmak için bir gemici feneri, yalnızlığın paylaşılması için pilli bir radyo var.
Konuşurken uzaklara denize dalıp giden çakır gözlerinde ıssız bir adam görüyorum. Üstelik rol kesmiyor. Hayatın içinden gerçek bir hikâye.
Daha fazla rahatsız etmeden hoşça kal diyoruz. Biz yolumuza gidelim.
Çakır gözlerine bakıyorum. Güle güle derken aklıma o şarkı geliyor.
—Yalnızım ben çok yalnız.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder