Kastamonu’dayım. Yağmur yağıyor. Mis gibi bir hava var. İçime derin derin çekiyorum. Dağlar dumana kesmiş. Saklanmışlar bulutların ardına. Bulutlar iseçoktan başlamışlar gökyüzünde ki danslarına. Arada bir el ele, kol kola birleşip yağmur döküyorlar şehrin üstüne.
Yolumuz Bozkurt Mamatlar. Yaralı gözün hemen ardı. Temmuz ayının sonunda şenlik yapılan yer.
Kastamonu’dan çıkıştan itibaren bizimle birlikte olan yağmur bazen hızını artırıp bazen azaltsa da hiç kesilmeden devam ediyor. Rahmete doymuş topraklar üzerinde giderken Devrekani ovasındaki yatmış ekinlerle dolu tarlalara, yarım kalan hasıl, harman çalışmalarına bakıyorum. Umarım hava bir an önce düzelir diyorum.
Yaralı göz’den sisler içinde yağışta geçiyoruz. Sağa Mamatlar’a dönerken geçen kış mevsiminde bu yollarda iki metrenin üstünde kar olduğunu hatırlıyorum. Ana yoldan döner dönmez yol kenarında bir ağaç görüyorum. Üstü kırmızı küçük meyvelerle kaplı. İnip birkaç tane yiyorum. Ekşimsi bir tadı var. Yabani Kiraza benziyor. Arkadaşlar isminin kuş kirazı olduğunu söylüyorlar.
Yoldan aşağı doğru inerken, köy karşıdan bulutların ardından, belli belirsiz kendini gösteriyor. İki taraflı ağaçlarla kaplı yol o köye doğru kıvrım kıvrım uzanıyor. O güzelim manzaralı yoldan şenlik alanına geliyoruz. Çeşmesi, tuvaletleri, mutfağı, masaları ile oldukça güzel ve temiz görünüyor.
Yağmur hiç kesilmiyor. Islanmamak için şenlik alanındaki çeşmenin kuruluğuna sığınıyoruz. Uzaklardan gelen çan sesleri, köpek havlamaları git gide yakınlaşıyor. Tepenin başında bir elinde şemsiye, bir elinde bir Pazar çantası ardında üç beş hayvan bir eşek iki köpekle bir amca görünüyor.
O da gelip sığınıyor, yanında eşeği ve köpekleriyle çeşmenin çatısı altına. Hayvanları yağan yağmura aldırmadan yemyeşil otları keyifle yiyorlar. Konuşuyoruz dereden tepeden. Çantasından birkaç mantar çıkarıp, oturduğumuz sıraya diziyor.-yenir mi bunlar diyorum gülüyor. Bunlara Ayı mantarı derler. Çok güzeldir ama bilmeyen toplamasın yemesin diyor.Adı İbrahim yaşı seksenmiş. Gurbete çıkmadım diyor. Ömrüm buralarda geçti. Dağını taşını yaprağını böceğini, kurdunu kuşunu bilirim onlarda beni bilir. Ben onlara ilişmem onlar bana diyor.
Yağmur hızlanıyor. Semaverde çay kaynıyor. Tepelerden buraya kadar gelen sese kulak veriyorum. Uzakta dağın zirvesinde bir şelale çağıldıyor. Köye çıkalım diyoruz. Muhtar şelalenin de bulunduğu kayalıkları gösterip, kayaların üstünde atların nal izleri durduğu için Atbaşı denir buraya diye anlatıyor.
Köyün içinden geçiyoruz. Aşağıda şenlik alanı gözüküyor. Sanki uçaktan alta bakıyoruz. Koyu yeşil bir denizde bir ıssız ada. Küçücük açık yeşil bir nokta. Arada bir beyaz noktalar var.
Eğer yolunuz düşerde uğrarsanız buralara; mutlaka köye çıkıp üstten şenlik alanını seyredin. Muhteşem bir görüntü.
Köyden gelenlerle konuşurken etrafta mantarın bol olduğunu duyuyorum. Islanan paçalarıma rağmen etrafta bir tur atıyorum. Her yer mantar dolu. Birçoğu zehirli cinsten. Arkadaşların gösterdiği kadarıyla Gübür kaldıran denilen koç mantarı arıyorum. Yıkılmış devrilmiş ağaçların, pürlerin arasındaki kabarıkları yoklayınca altlarında bembeyaz koç mantarları buluyorum.
İbrahim amcaya gösteriyorum. Yenir mi diye. Yenir diyor Bozkurttan gelip buralardan toplarlar pazarda bile satarlarmış diyor. Mantar isimlerinin hayranıyım işte birkaç örnek; dil buran mantarı, tavukayağı, ayı mantarı, kanlıca, göbelek, kuzugöbeği, elik mantarı, geyik mantarı, içi kızıl, mıhçık, tel tel, saçak gibi harika isimleri var.
Temmuz ayının son haftasında sanırım şenlikler yapılacak. Yolunuz düşerse gelin derim. İbrahim amcaya rastlarsanız selamımı söyleyin. Şenlik alanından fazla uzaklaşmadan Şöyle bir tur atın. Pürlerin altında gübürleri kabartan bir şey görürseniz bilin ki o Koç mantarıdır.Umarım bu güzellikleri görme fırsatını sizde bulursunuz.
cok hoş bir blog olmuş emeginize saglık
YanıtlaSil