Kastamonu’nun modern Evliya Çelebisi,
Editörümün deyimiyle “Dağın ardındakini bizlere fotoğraflarla anlatan gezgin”i sıfatıyla bir yolculuktan daha döndüm.
Elbette çıkınım boş dönmedim.
Harika fotoğraflar, inanılmaz halk hikâyeleri, efsanelerle dolu bir dağarcıkla döndüm.
…
Önce hikâyeyi anlatalım,
Abdülmecit, (d. 25 Nisan 1823, İstanbul – ö. 25 Haziran 1861, İstanbul). 31. Osmanlı padişahıdır.
II.Mahmut'un Bezmialem Sultan'dan olan oğludur. Osmanlı Devleti'nin son 4 padişahının hepsinin babasıdır. Ayrıca en çok sayıda oğlu padişahlık yapmış olan padişahtır.
İşte ileride yukarıdaki unvanlara sahip olacak olan O Şehzade doğmuştur.
Sarayda büyük bir sevinç vardır. Bu bebek tahtın, halifeliğin adayıdır. Doğumdan bir müddet sonra, bir sütanne aranır.
Ama sıradan bir süt değil helal süt olmalıdır.
Sütannenin özellikleri arasında mutlaka olması gereken şartlardan biri de,
Bırakın yedi göbek sülalesini, yaşadığı köyde, kasabada ve hatta ilçesinin bilinen tarihinde yüz kızartıcı bir suç işlenmemiş olması gerekir.
Kolay değil.
Padişah olmaya, halife olmaya aday bir şehzade için lazımdır.
Aranan süt bulunur.
Nerde mi?
Şenpazar’da, Harmangeriş köyünde hani o,
Kardelenlerin diyarında,
Bembeyaz karlar arasında açan ve o bembeyaz kar tanelerinin beyazlığını kıskandığı Kardelen çiçeğinin yetiştiği diyarda bulunur.
Kendisi de bir kardelen olan Hatice Hanımdır buldukları.
O hanım ki kar tanelerinin kıskandığı kardelenlerden daha ak ve temizdir.
Padişahın Dayesi yani sütannesi olur.
Artık Haremde Valide Sultandan sonra en yüksek rütbeli ve maaşlı kişi Hatice Hanımdır. Tüm bu civar araziler sütanneye verilir. O’da halkına vakfeder.
Hikâye bu kadar, doğruluğu hakkında bir teyit bulamasam da benim çok hoşuma gittiği için sizlerle paylaşmak istedim. Bir de benim açımdan bu hikâyenin ortaya çıkışı var o da şöyle;
…
Gazetemizde yayınlanan zamansız açan kardelen fotoğraflarım fotoğrafçı dostlarım arasında küçük çaplı bir deprem yarattığından bizzat gidip kendileri de çekmek istediler.
Şenpazar’a, âşıklı köyüne bir kez daha gitmek farz oldu.
Şenpazar’ı sakin bir tatil gününe uyanmışken bulduk.
Tatil gününde sabahın erken saatinde belediye’nin kapısını açık görünce destursuz daldık içeri. Malum artık ben de bir Şenpazarlı sayılırım!
Suat Başkanımızı bir elinde telefon önünde çay çalışırken bulduk.
—Aşıklıya gidiyorum başkanım kardelenlerin eksik kalan profil vesikalık fotolarını çekmeye dedim. Gülümsedi.
—Durun bende sizinle geleyim diyerek bizlere eşlik etti.
Başkan yolda bizlere yöre hakkında bilgi verdi.
—Âşıklı her santimetrekaresinde tarihin farklı bir hikâyesinin yaşandığı eşsiz bir köydür. Bu yörenin bilinmeyenlerinin açığa çıkarılması için her kesimin her kuruluşun üzerine düşeni yapması gerekir diyerek özellikle doğa ve eko turizminin gelişmesi için farklı bir takım projeleri olduğundan bahsetti.
Şenpazar kardeleninin doğal yaşam alanı bu yöredir. Üniversiteden geldiler araştırma yaptılar ve endemik bir tür olduğunu tescillediler. Bizde bu doğal değerimizi marka haline getirmeye çalışıyoruz diye ilave etti.
Kardelenleri gören fotocular çayırlara tam siper yatmışken ben de eski dostum Ahşap Oyma Sanatkârı Yüksel’in evinin önünde Başkanla birlikte bir kahve molası verdik.
Başkan eliyle Harman gerişin YİBO’ya doğru yönünü işaret edip bir yer gösterdi.
—Bilir misin şu çamlıkta bir mezarlık vardır. Ve o mezarlıkta bir Padişah Dayesi
(Süt Annesi )yatar. Tüm bu topraklar onların vakfıdır.
Kahveyi, çayı, kardelenleri unuttum. Makineyi kaptığım gibi ayaklandım ve
—Ben aşağı o çamlığa gidiyorum dedim.
—Dur yahu beraber gideriz az bekle hele. Dediler. Biraz sonra fotocuların homurdanmaları pahasına yola çıktık.
Mezarlığa giden en kısa yol dik bir yamaçtan sert bir iniş olarak gözüküyordu.
Sadece başkanla ben inişi daha doğrusu o inişin çıkışını göze aldık.
Çamlar arasında bir mezarlık.
Eski yazıyla yazılı bir mezar taşı.
Öğretim Görevlisi Muzaffer Fehmi ŞAKAR tarafından okunup mermere kazılan Türkçesi de olmasa kimsenin anlamayacağı bir kitabe.
…
İşte bu hanım Padişaha sütannelik yapmış hanımın mezarı diye gösterince başında bir Fatiha okuduk.
Yüzyıllardır Şenpazar Aşıklı’da kardelenler hala kar tanelerini kıskandıracak kadar beyaz çiçekler açıyor.
Yüzyıllardır helal süt emmiş bu insanların diyarında hala hiç yüz kızartıcı suç işlenmiyor.
Yüzyıllardır hiç işgale uğramadığı halde en fazla şehit hala bu topraklardan veriliyor.
Yüzyıllardır Kardelenler tohumlarını bir sonraki kışa kadar bu temiz topraklara emanet ediyorlar.
Kardelenler içiniz rahat olsun daha yüzlerce yıl emanetiniz emin ellerdedir.
Editörümün deyimiyle “Dağın ardındakini bizlere fotoğraflarla anlatan gezgin”i sıfatıyla bir yolculuktan daha döndüm.
Elbette çıkınım boş dönmedim.
Harika fotoğraflar, inanılmaz halk hikâyeleri, efsanelerle dolu bir dağarcıkla döndüm.
…
Önce hikâyeyi anlatalım,
Abdülmecit, (d. 25 Nisan 1823, İstanbul – ö. 25 Haziran 1861, İstanbul). 31. Osmanlı padişahıdır.
II.Mahmut'un Bezmialem Sultan'dan olan oğludur. Osmanlı Devleti'nin son 4 padişahının hepsinin babasıdır. Ayrıca en çok sayıda oğlu padişahlık yapmış olan padişahtır.
İşte ileride yukarıdaki unvanlara sahip olacak olan O Şehzade doğmuştur.
Sarayda büyük bir sevinç vardır. Bu bebek tahtın, halifeliğin adayıdır. Doğumdan bir müddet sonra, bir sütanne aranır.
Ama sıradan bir süt değil helal süt olmalıdır.
Sütannenin özellikleri arasında mutlaka olması gereken şartlardan biri de,
Bırakın yedi göbek sülalesini, yaşadığı köyde, kasabada ve hatta ilçesinin bilinen tarihinde yüz kızartıcı bir suç işlenmemiş olması gerekir.
Kolay değil.
Padişah olmaya, halife olmaya aday bir şehzade için lazımdır.
Aranan süt bulunur.
Nerde mi?
Şenpazar’da, Harmangeriş köyünde hani o,
Kardelenlerin diyarında,
Bembeyaz karlar arasında açan ve o bembeyaz kar tanelerinin beyazlığını kıskandığı Kardelen çiçeğinin yetiştiği diyarda bulunur.
Kendisi de bir kardelen olan Hatice Hanımdır buldukları.
O hanım ki kar tanelerinin kıskandığı kardelenlerden daha ak ve temizdir.
Padişahın Dayesi yani sütannesi olur.
Artık Haremde Valide Sultandan sonra en yüksek rütbeli ve maaşlı kişi Hatice Hanımdır. Tüm bu civar araziler sütanneye verilir. O’da halkına vakfeder.
Hikâye bu kadar, doğruluğu hakkında bir teyit bulamasam da benim çok hoşuma gittiği için sizlerle paylaşmak istedim. Bir de benim açımdan bu hikâyenin ortaya çıkışı var o da şöyle;
…
Gazetemizde yayınlanan zamansız açan kardelen fotoğraflarım fotoğrafçı dostlarım arasında küçük çaplı bir deprem yarattığından bizzat gidip kendileri de çekmek istediler.
Şenpazar’a, âşıklı köyüne bir kez daha gitmek farz oldu.
Şenpazar’ı sakin bir tatil gününe uyanmışken bulduk.
Tatil gününde sabahın erken saatinde belediye’nin kapısını açık görünce destursuz daldık içeri. Malum artık ben de bir Şenpazarlı sayılırım!
Suat Başkanımızı bir elinde telefon önünde çay çalışırken bulduk.
—Aşıklıya gidiyorum başkanım kardelenlerin eksik kalan profil vesikalık fotolarını çekmeye dedim. Gülümsedi.
—Durun bende sizinle geleyim diyerek bizlere eşlik etti.
Başkan yolda bizlere yöre hakkında bilgi verdi.
—Âşıklı her santimetrekaresinde tarihin farklı bir hikâyesinin yaşandığı eşsiz bir köydür. Bu yörenin bilinmeyenlerinin açığa çıkarılması için her kesimin her kuruluşun üzerine düşeni yapması gerekir diyerek özellikle doğa ve eko turizminin gelişmesi için farklı bir takım projeleri olduğundan bahsetti.
Şenpazar kardeleninin doğal yaşam alanı bu yöredir. Üniversiteden geldiler araştırma yaptılar ve endemik bir tür olduğunu tescillediler. Bizde bu doğal değerimizi marka haline getirmeye çalışıyoruz diye ilave etti.
Kardelenleri gören fotocular çayırlara tam siper yatmışken ben de eski dostum Ahşap Oyma Sanatkârı Yüksel’in evinin önünde Başkanla birlikte bir kahve molası verdik.
Başkan eliyle Harman gerişin YİBO’ya doğru yönünü işaret edip bir yer gösterdi.
—Bilir misin şu çamlıkta bir mezarlık vardır. Ve o mezarlıkta bir Padişah Dayesi
(Süt Annesi )yatar. Tüm bu topraklar onların vakfıdır.
Kahveyi, çayı, kardelenleri unuttum. Makineyi kaptığım gibi ayaklandım ve
—Ben aşağı o çamlığa gidiyorum dedim.
—Dur yahu beraber gideriz az bekle hele. Dediler. Biraz sonra fotocuların homurdanmaları pahasına yola çıktık.
Mezarlığa giden en kısa yol dik bir yamaçtan sert bir iniş olarak gözüküyordu.
Sadece başkanla ben inişi daha doğrusu o inişin çıkışını göze aldık.
Çamlar arasında bir mezarlık.
Eski yazıyla yazılı bir mezar taşı.
Öğretim Görevlisi Muzaffer Fehmi ŞAKAR tarafından okunup mermere kazılan Türkçesi de olmasa kimsenin anlamayacağı bir kitabe.
…
İşte bu hanım Padişaha sütannelik yapmış hanımın mezarı diye gösterince başında bir Fatiha okuduk.
Yüzyıllardır Şenpazar Aşıklı’da kardelenler hala kar tanelerini kıskandıracak kadar beyaz çiçekler açıyor.
Yüzyıllardır helal süt emmiş bu insanların diyarında hala hiç yüz kızartıcı suç işlenmiyor.
Yüzyıllardır hiç işgale uğramadığı halde en fazla şehit hala bu topraklardan veriliyor.
Yüzyıllardır Kardelenler tohumlarını bir sonraki kışa kadar bu temiz topraklara emanet ediyorlar.
Kardelenler içiniz rahat olsun daha yüzlerce yıl emanetiniz emin ellerdedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder