CEMRE DÜŞTÜ HAVAYA,
KOR ATEŞ ERİTTİ KARLARI
“ Martta yağan kar, kızgın
tavadaki yağdır, durmaz erir.”
Şubat ayının ortasını bulmuşuz.
Hatta cemre havaya düşmüş bile. Bu da demek oluyor ki artık kış geride kaldı,
önümüz bahar. Ama bir sıkıntı var. O da kış olmadı ki bitsin. Geçmiş yıllara
bakarak bu kışın; kardan, soğuktan aklımızda kalan bir anımız olmadı. Bundan
sonra bir sürpriz yapar mı bilemem ama ne olursa olsun önümüz bahardır.
Bu durumda geleceğe dair plan
yapabilmek için ajandama değil de halkın takvimine bir göz atalım bakalım. Kış
bitmiş mi?
Eski takvime göre bir
yıl iki bölüme ayrılır. Birinci bölüm “Kasım Günleri” ismini alır ve 180 gün
olarak kabul edilir; 8 Kasım’da başlar, 5 Mayıs’ta sona erer.
İkinci bölüm ise “Hızır
Günleri” olarak adlandırılır ve 186 gün olarak hesaplanır; 6 Mayıs’ta başlar, 7
Kasım’da sona erer.
Baharın gelişi eski
takvime göre Kasım Günleri içinde üç aşamada gerçekleşir ki bunların her
birinde gökten bir cemre düştüğüne inanılır. “Cemre”, “ateş topu, kor ”anlamına
gelen Arapça bir kelimedir. Şubat ayında bu hayalî kor, köz, ateş toplarının düşmesiyle
hava sıcaklığının yavaş yavaş artmaya başladığına inanılır. Birinci cemrenin
Kasım Günleri’nin 105. gününde yani 20 Şubat günü havaya, ikinci cemrenin yine
Kasım Günleri’nin 112. gününde yani 26-27 Şubat günü suya ve üçüncü cemrenin de
119. gününde yani 4-5 Mart tarihinde toprağa düştüğü kabul edilir.
İlk cemre toprağa düştükten sonra da artık kış
mevsiminin sona erdiği ve baharın başladığı varsayılır. Artık bu tarihten
itibaren kalıcı soğuklar olmaz, hatta kar yağsa bile hiçbir şekilde tutmaz.
Bu
duruma bakarak Kastamonu bir atamız demiş ki; “
Martta yağan kar, kızgın tavadaki yağdır, durmaz erir.”
Yani
bu durumda kış bitti dağılabilirsiniz!
…
Cemre değil bir kor
ateş düşer dağlara…
Bizim memlekette ilk Cemre havaya düşmez, önce Ilgaz’ın zirvelerinde gezinir, sonra Yaralıgöze uğrar, Göynük, Elekdağ,Kurtgirmez Dağı, Ballıdağ bize de buyur derler.
Cemrenin değdiği, düştüğü yerde izi kalır, Hacet zirvesinde ilk karartı gözükür, Yaralıgözün karla kaplı yüzü gözü açılır, Ballıdağın zirvesi artık bembeyaz değildir.
Ve cemre dağlardan iner eteklere doğru.
Kardelendir cemreyi ilk fark eden. Acele eder güneşe âşık çiçek kar üstünden ilk ve son aşkını görmeye.Çuha çiçekleri peşinden gelir. Eriyen karların suyuyla besler, yeşilin o en güzel renkli yapraklarını. Çiçekleri desen renklerini gün batımından, doğumundan alır. Kızıl, mor, sarıdır.
O beyaz karlara inat. Dağların gün değen yamaçlarında top top, rengârenk, açar.
Buhur-u Meryem (siklamenler) Düğün çiçekleri durur mu onlar da ilk kar kalkar kalkmaz baş verir güne, güneşe.
Sırada bekler sarı, sapsarı renkleriyle bayırları bir ressam güzelliği ile boyayan sarıçiğdemler. Narin çiçeklerine bakmayın onlar sadece birkaç günlük süsüdür. Asıl gücünü toprağın altına sakladığı o soğanlarından alır. Kim ne kadar ezerse ezsin çiğdemler sabırlıdır. Sadece uygun vakti bekler.
Ve kimse onların açmasını durduramaz.
Bir Bahar müjdecisi “Angut Kuşu”nun hikâyesi.
Sadece ağaçlar, dağlar, çiçekler beklemez baharı, cemreyi.
Kuşlar da bilir ki artık. Bahar gelmiştir. Eştutmak, yuva kurmak zamanıdır.
Donan göller barajlar ucundan kıyısından açılmış kenarda sazlar yeşermeye başlamıştır. Balıklar sığa yanaşmaya başlamıştır.
Ak, gri balıkçıllar, yeşilbaşlı ördekler, karabataklar ve üstümüzden göçen kuşlar için mola zamanıdır.
Baharı bekleyenlerden en romantik olanlarından biri de Angut kuşlarıdır. İşte bir su kenarı içinde bir çift nazlı nazlı yüzüyor. Kiremit renkli tüylerinin suya yansımasını bir anlığına bile olsa izlemek bile büyük keyif.
Ne kadar da güzeller.
Adını hakaret olarak kullananların birçoğunun bu kuşu hiç görmediğini, hakkında hiçbir şey bilmediğini düşünüyorum. “Bu kuş türü iniş yaparken rüzgârı arkasına alarak indiği için sağlıklı bir iniş yapamayarak yuvarlanır. Bu özelliğinden teşbih yapılarak argoda da kullanılır.”
Sadakatin simgesidir aslında.
“Angut kuşları, yeryüzündeki kuş türleri arasında tek eşli olan nadir
türlerden birisidir. Eşi ölen angut kuşlarının, başka bir eş ile bağlantı
kurmayıp ölen eşinin arkasından yas tuttuğu bilinir.”
Avcılar bu kuşa tüfek atmaz,atarlarsa tüfeklerinin parçalanmasından korkarlarmış.
Eskiler anlatır ki:
Yaşlı balıkçı, bir gün
avcıların yaraladığı bir angut kuşuna rastlamış. Bakmış ki, kuşcağız ağır
yaralı ve ölecek; onu yakalayarak yarasını sarmış ve iyileştirmiş. O günden
sonra balıkçı ile angut kuşu dost olmuşlar. Öylesine dost olmuşlar ki, balıkçı
gölde avlanırken kuş gelip balıkçının omzuna konarmış.
Soğuk ve fırtınalı bir
kış günü Balıkçı yine ava çıkmış. Ancak dalgalar bir süre sonra öylesine azmış
ki, köhne (eskimiş, aşınmış) kayığı parçalanıp batmış. Balıkçı yüzerek kendini
bir adaya zor atmış. Bir süre sonra kar da yağmaya başlamış. Yaşlı Balıkçı,
sığındığı taş kovuğunda, ıslak elbiseleri ile neredeyse donacakmış.
O sırada dostu olan
angut kuşunun yanındaki bir ağacın dalında tüneyerek, acılı gözlerle kendine
baktığını ve cıvıldadığını görmüş. İhtiyar, kuşa balıkçılardan yardım
getirmesini söylemiş.
Bunun üzerine kuş,
yardım getirmek üzere uçup gitmiş. Diğer balıkçılar, kıyıda bir avcı
kulübesinde oturmuşlar, yaktıkları ateşte ısınıp, sohbet ediyorlarmış. Uçarak
içeri giren kuş önce çırpına çırpına dolanmış ve sonra yanan ateşli bir dal
parçasını gagasına alarak uçup gitmiş.
Aldığı ateşi götürüp
yaşlı balıkçının önünde bırakmış. Balıkçı hemen tutuşturduğu dal parçaları ile
ısınıp donmaktan kurtulmuş.
Ölümden dönen balıkçı
dua etmiş. Demiş ki;
“Her kim angut kuşuna
tüfek atarsa tüfeği parçalansın.”
Duası kabul olası imiş, bu yüzden avcılar, angut kuşuna tüfek atamazlar, atarlarsa tüfeklerinin parçalanmasından korkarlarmış.
Bunu çevremdeki avcı arkadaşlara sordum efsaneyi bilmediklerini ama bu kuşa tüfek atmadıklarını, birkaç kişinin böyle bir durumu yaşadıklarını duyduklarını söylediler.
Dördüncü cemre nereye düşer?
İlk cemre düştü.
Havaya düşen kor parçası, ısıttı göğü.
Ilgaz’ın zirvesi açıldı, Yaralıgöz’ün yüzü aydınlandı, Ballıdağ’ın asırlık çamları gün ışığına kavuştu.
Birinci Cemre havaya düşer, göğü ısıtır,
İkinci cemre suya düşer, donmuş göller açılır,
Üçüncü cemre toprağa düşer filizlenir donmuş tohumlar.
Bir de dördüncü cemre vardır pek bilinmez.
Yüreğe düşer,
Aşk olur.
Beşinci Mevsim şiirinde Abdurrahim Karakoç bu durumu şöyle dile getirmiş.
“Düştü can evime dördüncü cemre
Dünyayı üçüncü gözümle gördüm.”
…
Cebrail Keleş/ Balıkçı Şef
20 Şubat 2024 Kastamonu
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder