ÇARŞI PAZAR GEZGİNİ
Beni bilen bilir. Özellikle hafta sonları elimde makine çarşı, Pazar gezerim. Yediğin içtiğin senin olsun gördüklerini anlat bakalım diyorsanız. İşte gördüklerim, işte çektiklerim.
Cumartesi Pazarında mantar bolluğu var. Ama bu bolluk fiyatlara yansımamış. Yağmurun yağmaması mantarın az gelmesine dolayısı ile fiyatların yüksek olmasına sebep olmuş olabilir.
Mantar pazarında tel tel mantarı ve kanlıca bol. Değişik olarak bir tek sığırdili ve Karakoç mantarı vardı. Mantarcılarla ayaküstü konuştuğumda kiminin kanlıcaları Ağlı’nın dağlarından topladığını, kiminin de taa Eflani’den getirdiğini öğreniyorum.
Pazardan notlara devam. Şekerpancarının haşlanmışı tatlı niyetine satılıyor. İncir ve siyah erikte gördüğüm ilginç şeyler arasında sayılabilir.
Kestane bol ama fiyatları o kadarda ucuz değil.6TL den başlayıp 1,5–2 TL ye kadar var.
Balıkçıların tezgâhına hamsi bereketi yansımış. Adeta hamsi yağmış. Balıkçılar bu mevsimde bu kadar bol hamsi pek görülmüş bir şey değil diyorlar.
Balıkçı tezgâhları birbirine bu kadar yakın olunca rekabette kızışıyor. Köylü pazarı bölümü sık sık şarkılı türkülü neşeli balıkçı atışmalarına tanık oluyor.
Pazardan çıkıyor bakırcılar çarşısına giriyorum. Ustamın biri almış eline koca bir kazanı yol ortasında temizleyip kalaya hazırlıyor. Derken bir pikaba bir sürü davulcu doluşuyor. Daha ne olduğunu anlamadan tam gaz davul zurnalarını çala çala şehre doğru yola çıkıyorlar.
Bakırcılardan çarşısından nalbantların oraya doğru giderken bir camda Kastamonu Gazetesinde çıkan yazımı çerçevelenmiş halde görmek beni oldukça sevindiriyor.
Nalbant Ata Ustayla oturup bir çay içiyoruz. Onun kösele taşıyla bıçak, balta bilemesini hayranlıkla seyrediyor fotoğraflıyorum.
Artık eve dönüş zamanı.
Güneş yakıcı, bu sonbaharda böylesi güzel bir hava zor bulunur herhalde. Karaçomak deresinin iki yanındaki çınarların yoluma serdiği yapraktan halı üzerinde yürüyorum. Migros önüne gelince siparişler aklıma geliyor. Alt kattaki hipermarkete giriyorum. Meyve sebze bölümünde deniz börülcesi ve zencefil görüyorum. İzin alıp fotoğraflıyorum. Yiyen var mı ki diye sormadan edemiyorum.
Oo olmaz mı diyorlar.
Yolumun üstünde bulunan El Sanatları Teşhir Merkezinde kızarmış sarmaşık yapraklarını görüp fotoğraflamak için içeri giriyorum. Kimseler yok. Biraz sonra Van’dan gelen bir çiftle karşılaşıyoruz.
Kastamonu’yu çok beğendiklerini anlatıyorlar. Başka nereleri gezelim diye sorunca bende dilimin döndüğünce gezilecek yerler hakkında karınca kararınca bilgi veriyorum.
Karşılıklı fotoğraflar çekip ayrılıyoruz.
Bir gün daha sona ererken sırtımda emektar fotoğraf makinesi elimde poşetler Karaçomak Deresinin kenarından aheste aheste evin yolunu tutuyorum.Sonbaharda Ekim ayında, Güzel güneşli bir günde Kastamonu’dan notlar bu kadar.
Beni bilen bilir. Özellikle hafta sonları elimde makine çarşı, Pazar gezerim. Yediğin içtiğin senin olsun gördüklerini anlat bakalım diyorsanız. İşte gördüklerim, işte çektiklerim.
Cumartesi Pazarında mantar bolluğu var. Ama bu bolluk fiyatlara yansımamış. Yağmurun yağmaması mantarın az gelmesine dolayısı ile fiyatların yüksek olmasına sebep olmuş olabilir.
Mantar pazarında tel tel mantarı ve kanlıca bol. Değişik olarak bir tek sığırdili ve Karakoç mantarı vardı. Mantarcılarla ayaküstü konuştuğumda kiminin kanlıcaları Ağlı’nın dağlarından topladığını, kiminin de taa Eflani’den getirdiğini öğreniyorum.
Pazardan notlara devam. Şekerpancarının haşlanmışı tatlı niyetine satılıyor. İncir ve siyah erikte gördüğüm ilginç şeyler arasında sayılabilir.
Kestane bol ama fiyatları o kadarda ucuz değil.6TL den başlayıp 1,5–2 TL ye kadar var.
Balıkçıların tezgâhına hamsi bereketi yansımış. Adeta hamsi yağmış. Balıkçılar bu mevsimde bu kadar bol hamsi pek görülmüş bir şey değil diyorlar.
Balıkçı tezgâhları birbirine bu kadar yakın olunca rekabette kızışıyor. Köylü pazarı bölümü sık sık şarkılı türkülü neşeli balıkçı atışmalarına tanık oluyor.
Pazardan çıkıyor bakırcılar çarşısına giriyorum. Ustamın biri almış eline koca bir kazanı yol ortasında temizleyip kalaya hazırlıyor. Derken bir pikaba bir sürü davulcu doluşuyor. Daha ne olduğunu anlamadan tam gaz davul zurnalarını çala çala şehre doğru yola çıkıyorlar.
Bakırcılardan çarşısından nalbantların oraya doğru giderken bir camda Kastamonu Gazetesinde çıkan yazımı çerçevelenmiş halde görmek beni oldukça sevindiriyor.
Nalbant Ata Ustayla oturup bir çay içiyoruz. Onun kösele taşıyla bıçak, balta bilemesini hayranlıkla seyrediyor fotoğraflıyorum.
Artık eve dönüş zamanı.
Güneş yakıcı, bu sonbaharda böylesi güzel bir hava zor bulunur herhalde. Karaçomak deresinin iki yanındaki çınarların yoluma serdiği yapraktan halı üzerinde yürüyorum. Migros önüne gelince siparişler aklıma geliyor. Alt kattaki hipermarkete giriyorum. Meyve sebze bölümünde deniz börülcesi ve zencefil görüyorum. İzin alıp fotoğraflıyorum. Yiyen var mı ki diye sormadan edemiyorum.
Oo olmaz mı diyorlar.
Yolumun üstünde bulunan El Sanatları Teşhir Merkezinde kızarmış sarmaşık yapraklarını görüp fotoğraflamak için içeri giriyorum. Kimseler yok. Biraz sonra Van’dan gelen bir çiftle karşılaşıyoruz.
Kastamonu’yu çok beğendiklerini anlatıyorlar. Başka nereleri gezelim diye sorunca bende dilimin döndüğünce gezilecek yerler hakkında karınca kararınca bilgi veriyorum.
Karşılıklı fotoğraflar çekip ayrılıyoruz.
Bir gün daha sona ererken sırtımda emektar fotoğraf makinesi elimde poşetler Karaçomak Deresinin kenarından aheste aheste evin yolunu tutuyorum.Sonbaharda Ekim ayında, Güzel güneşli bir günde Kastamonu’dan notlar bu kadar.
çok güzel paylaşımlar,emeginize sağlık
YanıtlaSil