25 Temmuz 2013 Perşembe

DOLUNAYLA DERTLEŞTİM

Dün iftardan çıktığımda akşamın dar vaktiydi.Teravih vakti yakındı.Kastamonu'nun en büyük camisine doğru gittim.
Ruhum daralmışken belki bir ferahlık kapısını açarım diye ümit etmiştim.
Allahın bildiğini kuldan saklamaya gerek yok,
benim ruhuma en iyi gelen şey fotoğraf çekmek.
kendimi unutuyorum.
vecd ile sarılıyorum makineme.
...
cami avlusunda osmanlı şerbeti dağıttılar,içimi serinletmedi,eski bir arabayla halı kilim satan bir çingeneyle konuştum kar etmedi.
...
sonra
şadıvanın üstünde bir aydınlık belirdi.Meleklerin üstüne çizilen hare gibi.
Ay binaların arasından süzülüp geldi kondu şadırvanın üstüne.
Tüm bir mahalle kadın erkek çocuk hepsi birlikte akın akın camiye koşarken ben kalakaldım orada.
ezan okundu cemaat içeri girdi.
dışarıda bir şerbetçi, bir halı satıcısı, ve bir fotoğrafçı,
Ben kaldım.
makinemi indirdim,tripoduma dayandım bıraktım fotoğraf çekmeyi
kimseye aldırmadan ayla dolunayla konuşmaya başladım.
bir kısmını kaybetsede hala dolunay diyebileceğim güzellikte ay'la dertleştim.
derdimi ummana değilse bile döktüm dolunaya.
...
Derdimi ummana döktüm asumana inledim
Yare de ağyare de hal-i derunum söyledim
Aşina yok derdime ben söyledim ben dinledim
...
şarkısında olduğu gibi ben söyledim ben dinledim.
ama bu sayede,
ay ışığında yıkanıp arındım dertlerimden.
huzur buldum.
şimdi daha iyiyim..
...

16 Temmuz 2013 Salı

DEVRİMCİ BİR KIZ SEVDİM…



Anadolu’nun kuytusunda, dillerden gönüllerden uzakta,

Herkesin birbirini tanıdığı küçük bir şehirde,

Şimdilerde adını benim bile unuttuğum

Eski bir devlet dairesinde, misafirhanede,

Donmuş sokak ışıklarının üşüttüğü ayaz gecelerde,

Elinde valizi sırtında çantası boynunda atkısıyla

Bir kız geldi ansızın apansızca,

Devrim rengiydi, o güzelim boynundaki

Kıpkızıl, kan rengiydi atkısı.

Ne oje, ne ruj, ne de makyaj, hiçbir şey yoktu ve

O güzel yüzünü saklamıyordu.

Sertti dikti, dirençliydi.

Dik durup mihnet etmezken kimseye,

Sol kolu tetikteydi

Her an kaldırıp yumruklarını sıkacakmış gibiydi.



Yasak olduğunu bile bile.

Ben bu devrimci kızı sevdim

Gizlice.



Bir garip köylü olarak sevdamı yaşarken kendi kendime,

Sarkık bıyığımdan bir gül damladı gönlüme,

Bayrak ezan vatan deyip hınçla kaldırdığımda

Sağ kolumu,

Bir gül’dü karşımdaki.

İndiriverdim usulca.

Ben devrimci bir kız sevmiştim, hem de umutsuzca.



Uzaktı ayrıktı, yasaktı benim sevdam.

Konuşurduk bazen vatan millet gelecek üzerine.

Aykırıydın, uzaktın, yasaktın bana.

Dediler ki en yakındakilerim vazgeç,

Size sevmek yakışmaz,

Nefrettir, kindir düşmanlıktır en yakışan size.



Yok, be gülüm

Ne onlar bilirdi ne de sen farkındaydın,

Bilir misin ki ben,

Ben,

Ben,

Ben o kıpkızıl atkını bile çok sevmiştim,



Sonra

Her kızıl akşamlarda sen geldin aklıma,

O yüzdendir hala gün batımlarına olan sonsuz aşkım.

Gelincik kızıllığında sevdim senin yüzünü,

O yüzden hep çok sevdim gelincikleri.

Bir kızıl gonca diye başlayan şarkıyla içtim, içlendim

Hep seni aradım kızıl goncalı gül tomurcuklarında.



Bizimkisi siyah beyaz bir aşk hikâyesi değildi.

Ben devrimci bir kızı sevdim umutsuzca,

Sen,

Ya sen

Kimi sevdin be gülüm

Böyle yıllarca.



14 Temmuz 2013 Pazar

ANKARA YOLLARI

Ankara’ya gitmek her zaman için bana hem sevinç hem hüzün verir. Ilgaz’ı görmek ne kadar güzelse ondan ayrılmakta bir o kadar hüzün verir bana.
Kastamonu'dan Ankara'ya giderken tabi ki ilk önce aşmanız gereken ilk yol Ilgaz yoludur.
Çankırı’ya Ankara’ya varmak için Ilgaz’ı geçmek, zirvesine tırmanmak gerekir.
Ama öyle hemencecik çıkıp inilmez.
Yolu yordamı vardır.
Beş değirmenleri geçip tırmanışa geçtiğinizde, yolun ilk virajları başladığında karşı tepelerde yeşil orman içinde ahşap evleriyle harika bir manzarası olan Bostan köyünü görürsünüz.
Onu karşıdan doya doya izlemek için biraz mola verip izlemeye değer.
Sonrasında bir solukluk dinlenme için soğuksu çeşmesinde durulur ki yarı yolda soluksuz susuz kalınmasın.
Eh artık durmuşken de zamana saate göre artık kahvaltımı olur, akşam ya da öğlen yemeğimi olur bilemem. Hatta varsa yanınızda gerekli malzemeler yakın mangalı dizin tavukları.
Benim favorim ise yol kenarında duran ama kimsenin yüzüne bakmadığı ağaçtan toplanan kuş kirazı, patatesli ekmek ve duble çay.
Bu gidişte ekstradan çift sarılı yumurtalı dürümüm bile vardı. Ilgaz dağlarının çam kokulu havasını da katık yapıp yedim.
O keyifle çıktım zirvesine Ilgaz'ımın.
Ilgaz'ın ötesi sıcak kuru ve sarı Çankırı'dan sonrası ise tam bir bozkırdı.
Kalecik civarından geçerken uzaklarda arada bir ayçiçeği tarlaları vardı. Hele o güzelim sarıçiçekleri taa yoldan seçiliyordu. 
Hiç tereddütsüz kırdım direksiyonu bilmediğim o köy yollarına.
O tarlalarda sarıçiçeklerin arasında gezinirken Vincent Van Gogh olasım geldi.
...
Baykuş boğazında çay molası vermişken kayısı yenmez mi hele yanında bol köpüklü ayranda olursa iyi gidiyor hani.
Sonunda ulaştık Ankara’ya
Başkent, milyonluk şehir memur şehri öğrenci şehri, oğlumu kızımı bağrında yaşatan ama bana çok yabancı olan bir şehir.
Tanıdıkların çok olduğu ama benim yalnız olduğum bir şehir
Beton ormanları asfalt yolları olan ve sıcaktan bunaltan bir şehir,
Ankara’dan dönerken de önce Çankırı Hacı Ali’de durup havuzdaki yayın balığını seversin. Sonra İndağı Geçidinin zirvesinde Ilgaz’ı görürsün.
Geldim memlekete işte onun ötesi, Ilgaz’ın ardı bizim memleket dersin.
Dörtyol gelmeden kaya mezarlarını hemen geçince soldaki telefon direğindeki leylekleri selamlarsın.
Ağır ağır Ilgaz’a tırmanırsın.
Memleket kokar, çam kokar, çiçek kokar Ilgaz.
Sarhoş olur başın döner bir hoş olur için.
Memleketteyim dersin.
Ilgaz’ı viraj viraj, metre metre ezberlemiş biri olarak ben,
Hala ilk kez görmüş gibi heyecanlanır sevinirim.
Memleketim der,
Sevdam der,
Ilgaz’ım der.
Ben geldim derim.