...
Kastamonu eski belediye binasının bulunduğu meydandayım. Otel olarak kullanılan tarihi Osmanlı Sarayının merdivenlerinde bir ihtiyar görüyorum. Oturuyor, kendi halinde ve çok fotojenik. Fotoğrafını çekmek için izin istiyorum. Yüzüme bile bakmıyor. Sesimi yükseltiyorum oralı bile olmuyor.
Kızıyor yanına çıkıyorum.
Beni görünce yüzüne tatlı bir gülümseme yayılıyor. Ben anlam veremiyorum. Ama yanındakiler izah ediyor. Kulakları duymaz.
Önünde bir tabak elma var. İki dilim kalmış.
Birini bana ikram ediyor.
Çok mutlu bir hali var niye bu kadar mesut diye sorunca, şakayla karışık kulaklarını bu dünyanın dertlerine kapattığı için olabilir diyorlar.
Onların bu sözü aklıma bir hikâyeyi getiriyor.
“Kurbağalar bir gün yarışma düzenlemişler. Hedef; çok yüksek bir kulenin tepesine çıkmakmış. Bir sürü kurbağa da arkadaşlarını seyretmek için toplanmış ve yarış başlamış. Gerçekte seyirciler arasında hiç biri yarışmacıların kulenin tepesine çıkabileceğine inanmıyormuş. Sadece şu sesler duyulabiliyormuş: ''Zavallılar! Hiç bir zaman başaramayacaklar!''
Yarışmaya başlayan kurbağalar kulenin tepesine ulaşamayınca teker teker yarışı bırakmaya başlamışlar. İçlerinden sadece bir tanesi inatla ve yılmadan kuleye tırmanmaya çalışıyormuş. Seyirciler bağırmaya devam ediyorlarmış:''Zavallılar! Hiç bir zaman başaramayacaklar!''
Sonunda bir tanesi hariç, hepsinin ümitleri kırılmış ve bırakmışlar. Ama kalan son kurbağa büyük bir gayret ile mücadele ederek kulenin tepesine çıkmayı başarmış. Diğerleri hayret içerisinde bu işi nasıl başardığını öğrenmek istemişler. Bir kurbağa ona yaklaşmış ve sormuş;
''Bu işi nasıl başardın?'' diye. O anda farkına varmışlar ki; Kuleye çıkan kurbağa sağırmış!”
…
Belki de mutluluğun sırrı bunda.
Şehrin trafiğinin karmaşasını, insanların birbirine olan tahammülsüzlüğünü, TV’lerin haber bültenlerini dinleyip de mutlu kalmak mümkün mü acaba?
Ben çoğu zaman dinleyemiyorum.
Ağır geliyor bünyeme.
Kızıyor yanına çıkıyorum.
Beni görünce yüzüne tatlı bir gülümseme yayılıyor. Ben anlam veremiyorum. Ama yanındakiler izah ediyor. Kulakları duymaz.
Önünde bir tabak elma var. İki dilim kalmış.
Birini bana ikram ediyor.
Çok mutlu bir hali var niye bu kadar mesut diye sorunca, şakayla karışık kulaklarını bu dünyanın dertlerine kapattığı için olabilir diyorlar.
Onların bu sözü aklıma bir hikâyeyi getiriyor.
“Kurbağalar bir gün yarışma düzenlemişler. Hedef; çok yüksek bir kulenin tepesine çıkmakmış. Bir sürü kurbağa da arkadaşlarını seyretmek için toplanmış ve yarış başlamış. Gerçekte seyirciler arasında hiç biri yarışmacıların kulenin tepesine çıkabileceğine inanmıyormuş. Sadece şu sesler duyulabiliyormuş: ''Zavallılar! Hiç bir zaman başaramayacaklar!''
Yarışmaya başlayan kurbağalar kulenin tepesine ulaşamayınca teker teker yarışı bırakmaya başlamışlar. İçlerinden sadece bir tanesi inatla ve yılmadan kuleye tırmanmaya çalışıyormuş. Seyirciler bağırmaya devam ediyorlarmış:''Zavallılar! Hiç bir zaman başaramayacaklar!''
Sonunda bir tanesi hariç, hepsinin ümitleri kırılmış ve bırakmışlar. Ama kalan son kurbağa büyük bir gayret ile mücadele ederek kulenin tepesine çıkmayı başarmış. Diğerleri hayret içerisinde bu işi nasıl başardığını öğrenmek istemişler. Bir kurbağa ona yaklaşmış ve sormuş;
''Bu işi nasıl başardın?'' diye. O anda farkına varmışlar ki; Kuleye çıkan kurbağa sağırmış!”
…
Belki de mutluluğun sırrı bunda.
Şehrin trafiğinin karmaşasını, insanların birbirine olan tahammülsüzlüğünü, TV’lerin haber bültenlerini dinleyip de mutlu kalmak mümkün mü acaba?
Ben çoğu zaman dinleyemiyorum.
Ağır geliyor bünyeme.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder