Yarımca Samay’da sessiz mankenler gördüm.
Hep uzaklara bakıyorlardı.
Her ne kadar adları naturel (doğal) olsa da kendileri yapaydı.
Uzaklara, çok uzaklara aittiler.
Bir gün gideceklerdi, aşacaklardı bu orman yolunu lüks ışıkları olan vitrinde şık bir kıyafeti taşıyacaklardı.
Sessizdiler. Yabancıydılar.
Gidecekleri günü bekliyorlardı.
Ama yine de sinmişti bizim buraların kokusu.
Nereye gitseler o kokuyu taşıyacaklardı.
Onlarda Kastamonuluydular.
…
Şenpazar Yarımca’da (Samay) üç katlı bir köy evi. İkinci Katında bir imalathane var. Naturel vitrin mankeni yapılıyor.
Güleç yüzlü. Samimi bir genç görüp soruyorum,
—Adın ne usta?
—Murat.
—Vergi levhana bakarsak iş yerin İstanbul’daymış, neden geldin köyüne, niye bu tersine göç.
—İstanbul’da yaşamak çok zorlaşmıştı. Nasıl desem ki,
Mesela yürüsen olmuyor, arabaya her bindiğin yer para,
Susadın, içtiğin su para,
Acıktın yediğin simit, ekmek para.
Bir de üstüne evin dükkânın kirası binince,
Vergi, elektrik, su derken artık altından kalkılmaz oldu.
Kazanç az masraf çoktu. Sıktım dişimi yapacak bir şey yok deyip bir müddet dayandım.
Ama krizi bahane eden firmalar siparişi bir bir kesince kazancım iyice azaldı. Tek azalmayan artan bir şey vardı o da masraflardı.
Bir gün topladım tüm eşyalarımı, Şenpazar’ın yolunu tuttum. Baba ocağı ata toprağı dedim geldim.
Şimdi;
Üstümde masmavi bir gökyüzü, altımda halı niyetine yemyeşil çimenler var.
Elimi uzattığımda alıp yediğim meyvelerim, bahçemde elimle yetiştirdiğim sebzelerim var.
Hayvanlarım var, süt yoğurt tereyağı yaptığım.
En önemlisi,
Sıkıştığımda rahatça sığınabileceğim dost kapılar var.
İşte ondan geldim be abim.
…
Murat Usta tersine göçü neden yaptığını işte böyle anlatıyordu.
Yarımca Samay’da bir delikanlı tanıdım. İstanbul’a sessiz mankenler gönderiyordu.
Çıplak ve boyasızdılar.
Onlar büyük şehirde boyanacak, parlatılacak, albenili kıyafetler giyeceklerdi.
Yarımca samay’dan İstanbul’a mankenler gidiyordu sessiz ve çıplak.
…
Bir gün, Gurbete yolunuz düştüğünde, İstanbul’da iseniz,
Hele bir de sokaklarda bir başına iseniz, yalnızsanız,
Kaldırın başınızı bakın ilk vitrindeki mankene,
Orada diğerlerinden farklı bir manken görürseniz,
Daha bir dalgın bakıyorsa diğerlerinden,
Yüzünüze memleketten bir esinti gelir gibi olursa aniden,
Bilin ki O manken Şenpazar’da Yapılmıştır.
O Şenpazar’dan Yarımcadan gitmiştir.
O’nu Murat Usta yapmıştır.
O’na Şenpazar’ın, Yarımcanın, Samayın kokusu sinmiştir.
Bilin ki,
O’da Kastamonuludur.
O’da gurbettedir.
Hep uzaklara bakıyorlardı.
Her ne kadar adları naturel (doğal) olsa da kendileri yapaydı.
Uzaklara, çok uzaklara aittiler.
Bir gün gideceklerdi, aşacaklardı bu orman yolunu lüks ışıkları olan vitrinde şık bir kıyafeti taşıyacaklardı.
Sessizdiler. Yabancıydılar.
Gidecekleri günü bekliyorlardı.
Ama yine de sinmişti bizim buraların kokusu.
Nereye gitseler o kokuyu taşıyacaklardı.
Onlarda Kastamonuluydular.
…
Şenpazar Yarımca’da (Samay) üç katlı bir köy evi. İkinci Katında bir imalathane var. Naturel vitrin mankeni yapılıyor.
Güleç yüzlü. Samimi bir genç görüp soruyorum,
—Adın ne usta?
—Murat.
—Vergi levhana bakarsak iş yerin İstanbul’daymış, neden geldin köyüne, niye bu tersine göç.
—İstanbul’da yaşamak çok zorlaşmıştı. Nasıl desem ki,
Mesela yürüsen olmuyor, arabaya her bindiğin yer para,
Susadın, içtiğin su para,
Acıktın yediğin simit, ekmek para.
Bir de üstüne evin dükkânın kirası binince,
Vergi, elektrik, su derken artık altından kalkılmaz oldu.
Kazanç az masraf çoktu. Sıktım dişimi yapacak bir şey yok deyip bir müddet dayandım.
Ama krizi bahane eden firmalar siparişi bir bir kesince kazancım iyice azaldı. Tek azalmayan artan bir şey vardı o da masraflardı.
Bir gün topladım tüm eşyalarımı, Şenpazar’ın yolunu tuttum. Baba ocağı ata toprağı dedim geldim.
Şimdi;
Üstümde masmavi bir gökyüzü, altımda halı niyetine yemyeşil çimenler var.
Elimi uzattığımda alıp yediğim meyvelerim, bahçemde elimle yetiştirdiğim sebzelerim var.
Hayvanlarım var, süt yoğurt tereyağı yaptığım.
En önemlisi,
Sıkıştığımda rahatça sığınabileceğim dost kapılar var.
İşte ondan geldim be abim.
…
Murat Usta tersine göçü neden yaptığını işte böyle anlatıyordu.
Yarımca Samay’da bir delikanlı tanıdım. İstanbul’a sessiz mankenler gönderiyordu.
Çıplak ve boyasızdılar.
Onlar büyük şehirde boyanacak, parlatılacak, albenili kıyafetler giyeceklerdi.
Yarımca samay’dan İstanbul’a mankenler gidiyordu sessiz ve çıplak.
…
Bir gün, Gurbete yolunuz düştüğünde, İstanbul’da iseniz,
Hele bir de sokaklarda bir başına iseniz, yalnızsanız,
Kaldırın başınızı bakın ilk vitrindeki mankene,
Orada diğerlerinden farklı bir manken görürseniz,
Daha bir dalgın bakıyorsa diğerlerinden,
Yüzünüze memleketten bir esinti gelir gibi olursa aniden,
Bilin ki O manken Şenpazar’da Yapılmıştır.
O Şenpazar’dan Yarımcadan gitmiştir.
O’nu Murat Usta yapmıştır.
O’na Şenpazar’ın, Yarımcanın, Samayın kokusu sinmiştir.
Bilin ki,
O’da Kastamonuludur.
O’da gurbettedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder