ÖZLEDİM…
“Ayrılıklar da Sevdaya Dair”
…
Bir müddet ayrı düştüm yazılarımdan, ayrı düştüm sevdamdan. Çok sıkıldığımda, bunaldığımda,
“Ayrılıklarda sevdaya dair” deyip bekledim bu hasretin bitmesini.
Beklerken de ben yine her zaman olduğu gibi hep yollardaydım.
Bu kara sevdamın;
Kastamonu sevdamın peşinde arşınladım şehrimin dağını, taşını, ovasını, köyünü.
Ama öğrendim ki;
Yazmayınca, bu güzellikleri paylaşmayınca bir kıymeti olmuyormuş.
Oysa ben,
Şenpazar’ın dağlarında, açan kardelenleri anlatmak isterdim, hele bu kurak geçen kış mevsiminde tutunacak bir kar bile bulamayıp, boynunu erkenden büken “tutunamayanlar” kervanına katılan kardelenleri yazmak isterdim.
Sonra Ilgaz’ı yazmak isterdim,
Kar altında tipide, tatil zamanlarında cıvıl cıvıl haldeyken değil de, kimse kalmamışken, tenhalaşmışken yalnızlaşmışken o koca dağ,
Zirvesinden gelen o soğuk rüzgârlarında dinlediğim, Ilgaz’ın türküsünü, Yurdum tepe’den batan kış güneşini yazmak isterdim.
...
Oysa ben,
Bozkurt yüksek mahalledeki caminin yanından sarı kır çiçekleriyle kaplı çimenliğe oturup Abana-Bozkurt’u izlerken duyduğum bahar sevincini,
Daday Değirmenözü köyünde, Devrekâni çayında balık tutmak için gösterdiğim bunca çabaya karşın nasıl eli boş döndüğümü,
Ama akşamüstü çıkan bir gökkuşağının nasıl bana verilmiş bir armağan olduğunu düşündüğümü yazmak isterdim.
Yaralı göz geçidinde Balcı Adil dayımın ürünlerinin nasıl organik olarak ürettiğini, şelale çay bahçesinde Sedat’ın bana anlattığı azmanta adındaki dev kayın ağacının öyküsünü, motosikletinin frenleriyle başı dertte olan Kemal emmimin sağlıklı yaşam konusundaki uç fikir ve önerilerini anlatmak isterdim.
Bozkurt Mamatlar orta mahallesinde Melek ninemin sitemlerini yazmak isterdim.
…
Olsun artık bunlar geçti.
Ama artık bundan sonrası var.
Yeni yollarda yeni öykülerde,
“Memleketimden İnsan ve Yol Hikâyeleri”nde birlikteyiz.
Ne bendeki bu sevda, ne de memleketimin yol öyküleri biter.
Arada kısa bir ayrılık olursa da bilin ki,
Hani Attila İlhan diyordu ya,
“Ayrılıklar da sevdaya dair”
İşte öyle.