29 Ocak 2011 Cumartesi

KIRIK-KALEM


Hava soğuk mu soğuk, Her yerin soğuğu farklı bilirim ama bizim oraların kuru ayazı da meşhurdur yani.

İnsanın yüzünü yalar, kavurur.

Bekçi Kadir’in duvarı dibinde güneşe aldanıp soğukta hem titreyip hem sohbet ederek namaz vaktini bekleyen, Babam Hacı İpek, Kel Mustafa, Sey Sey Hüseyin, Fikri Emmim, Maşlağın Musa, Uzun Hasan, Tilkinin Osman, Ankaralı Kadir, Musa Dayı, Irza Dayı, Dursun Dayı, Az dayı, Şahin emmim Hacı Hüsnü, Tornacı memet, Nacağın musa, Keleş emmi, Pehlivan, Selettin Emmi, Bakkal Ali, Ese dayı Osman emmim ve (adını hatırlayamadığım)birkaç yaşlı mahalle sakini Ömrü’nün kahvesinin kapısından çıkan dumana bakıp söyleniyorlar.

İçlerinden birisi,

—Tıpkı bizim fabrikanın dökümhanesi gibi diyor diğerleri tasdik ediyorlar.

Ömrü Amcamın kahvesi tıklım tıklım dolu, Ocakçı Cengiz video playere 100.kez izlenmekten artık bozulan Kemal Sunal Kasetini takıyor. Garson Ertan hani cıbırın kardeşi hemen masalara çay servisi yapıyor. Orta yaş gurubu bir masada dük oynuyorlar.(Poker holdenin atası) Diğer masa emekliler masası. Namaz vakti olduğu için istekaları ters çevirip camiye gitmişler birazdan damlarlar. Mahallenin yaşı tutmayan gençleri ve büyüklerden tırsanlar dadaşın yerinde, ya da kırçakta ki kahvelere gidiyorlar.

Bu kahveye kabul edilmek öyle kolay bir şey değil.

Cami demişken Kadir Hocamı anmadan geçmek olmaz. O dönemi yaşayan herkesin hocası, ilk duaları ezberlediği kişisi. Oğulları sesi çok güzel Muzaffer, fabrikada çalışan Necip ilahiyat mezunu Salih Hoca’yı da hatırlamak gerekiyor.

Ağır ağabeyler ise Ada’da top peşindeler. Futbol takımı o dönemde mahallenin Milli Takımı. Ada’daki maçlar kıran kırana geçiyor. Bakmayın şimdi hepsinin beyefendi olduklarına o zaman kemik sesleri çıkarttırmak müzik nağmesi sayılıyor.

Sarı Selfet, İmdat, satılmış, Öcal, Hurubeş, Gıcık Rüya Takım diyorlar ya işte öyle.

Gençlerin ve yeni yetişenlerin en büyük hayali ise bir şoför ama illa ki minibüs şoförü olmak.

İşte o hayal minibüslerden bazıları Kel Mustafa Durağında müşteri bekliyor. En ön sırada Bilal emminin oğlu Ali burunlu fegasıyla haydi çarşıya bir iki deyip çullu yolundan gelenleri gözlüyor.

Arkasında İlhami, Selami amcalarımın Ford’u duruyor. Mevlüt emmimin Ahmet, Tuncay, Yusuf, Dayımın oğlu Apti’de sırada.

Bu sırada arkasında “Yuvasız Kuşlar”, “Hatasız Kul Olmaz” yazılarıyla, içerisinde boydan boya perde kenar süsleriyle donanmış kırmızı bir Ford geliyor.

Aynur Emmim pala bıyıklarını sıvayarak sıranın kendisine gelmesini beklemeden kırmızı forduyla kısadan teke dönüyor.

Soranlara,

Kel Mustafa’da beklemeye gerek yok, okul, Berber durağından, pirketçi’den, olmazsa Taşkafa’dan nasıl olsa doldururum diyor.

Kadir Hoca ezanı okuyunca yaşlılar ağır ağır camiye giderken, Kahvenin açılan kapısından dışarı duman hücüm ediyor.

Ali dolmuşun marşına basıyor tozlu yoldan çarşıya doğru giderken Ecevit’in traktörüne asılıp gidenlere bakarak söyleniyor.

Soğuktur bizim oralar, pek kar yağmaz ama kuru ayazımız çoktur.

Bekçi tepesindeki üç beş meşeyi saymazsan orman pek bulunmaz. Ağacımız, ormanımız olmasa da tarla tapan bağ bahçe çoktur.

Denek dağının arkasından doğan güneşimiz, Elmadağ’dan batar.

Düğünlerde neşet çalar, misket oynarız. Arada halay çekenler olur.

Hele hele tıss tıss diye kol kola dolanırız.

Bizim oralara kış gelir,ayaz gelir kuru soğuk gelir.

Ama insanımız sıcaktır.

Tüm Yuvalılara selam olsun.