16 Mayıs 2010 Pazar

OSMANLI SARAYINDA MUTLU BİR İHTİYAR


...

Kastamonu eski belediye binasının bulunduğu meydandayım. Otel olarak kullanılan tarihi Osmanlı Sarayının merdivenlerinde bir ihtiyar görüyorum. Oturuyor, kendi halinde ve çok fotojenik. Fotoğrafını çekmek için izin istiyorum. Yüzüme bile bakmıyor. Sesimi yükseltiyorum oralı bile olmuyor.
Kızıyor yanına çıkıyorum.
Beni görünce yüzüne tatlı bir gülümseme yayılıyor. Ben anlam veremiyorum. Ama yanındakiler izah ediyor. Kulakları duymaz.
Önünde bir tabak elma var. İki dilim kalmış.
Birini bana ikram ediyor.
Çok mutlu bir hali var niye bu kadar mesut diye sorunca, şakayla karışık kulaklarını bu dünyanın dertlerine kapattığı için olabilir diyorlar.
Onların bu sözü aklıma bir hikâyeyi getiriyor.
“Kurbağalar bir gün yarışma düzenlemişler. Hedef; çok yüksek bir kulenin tepesine çıkmakmış. Bir sürü kurbağa da arkadaşlarını seyretmek için toplanmış ve yarış başlamış. Gerçekte seyirciler arasında hiç biri yarışmacıların kulenin tepesine çıkabileceğine inanmıyormuş. Sadece şu sesler duyulabiliyormuş: ''Zavallılar! Hiç bir zaman başaramayacaklar!''
Yarışmaya başlayan kurbağalar kulenin tepesine ulaşamayınca teker teker yarışı bırakmaya başlamışlar. İçlerinden sadece bir tanesi inatla ve yılmadan kuleye tırmanmaya çalışıyormuş. Seyirciler bağırmaya devam ediyorlarmış:''Zavallılar! Hiç bir zaman başaramayacaklar!''
Sonunda bir tanesi hariç, hepsinin ümitleri kırılmış ve bırakmışlar. Ama kalan son kurbağa büyük bir gayret ile mücadele ederek kulenin tepesine çıkmayı başarmış. Diğerleri hayret içerisinde bu işi nasıl başardığını öğrenmek istemişler. Bir kurbağa ona yaklaşmış ve sormuş;
''Bu işi nasıl başardın?'' diye. O anda farkına varmışlar ki; Kuleye çıkan kurbağa sağırmış!”

Belki de mutluluğun sırrı bunda.
Şehrin trafiğinin karmaşasını, insanların birbirine olan tahammülsüzlüğünü, TV’lerin haber bültenlerini dinleyip de mutlu kalmak mümkün mü acaba?
Ben çoğu zaman dinleyemiyorum.
Ağır geliyor bünyeme.

5 Mayıs 2010 Çarşamba

TOSYA AŞAĞI DİKMEN KÖYÜNDE Kİ KARMAŞIK DENKLEM


1 KİREMİT+1 TUĞLA+BİR AVUÇ ÇİMENTO = ?
1928 Tosya-Ekincik doğumlu.82 Yaşında bir nine.
Adı Şehriçay, tanıyan herkesin Şehri Ninesi.
Tosya Aşağı Dikmen Köyü Muhtarı Kadir EKEN çeltik ekimini fotoğraflamak için geldiğim köyde Şehri Ninenin hikâyesini anlatıyor.
Aşağı Dikmen köyü heyelan nedeniyle taşınırken eski yerleşim yerinde kalan üç beş kişiden biridir. Yaşlıdır ve kimsesi yoktur.
Ekincik Köyünde başlayıp, Aşağı dikmene uzanan hayat hikâyesinde deyim yerindeyse hiç gün yüzü görmemiştir. 3 kez evlenmiş ama çoluk çocuğu olmamıştır. Bu çileli hayatın son durağı Aşağı Dikmen köyüdür.
Ninemi görmek konuşmak istiyorum.
Muhtarla birlikte Şehri ninemin evine doğru giderken O’nu evine çıkan yokuşta buluyoruz. Yaşına göre hayli dinç, gülümseyen çakır gözleriyle çok sevimli bir nine.
—Hoş geldin evladım diyor beni görünce.
—Nineciğim merhaba nasılsın bir isteğin şikâyetin var mı diyorum.
—Yok, evladım şükür bir derdim sıkıntım isteğim yok
Muhtar araya giriyor. Şehri ninem şimdiye kadar kimseden bir şey istemedi. Kocası öldükten sonra bu evde tek başına yaşamaya başladı. Fakat bu evin durumu çok kötü, bir an önce bir çare bulmak gerekiyor diye durumu açıklıyor.
Şehri Ninemin evine girmek için müsaade istiyorum, başta tereddüt ediyor, olmaz diyor ama yine muhtarın araya girmesiyle izin veriyor.
Merdivenlerin çürümüş tahtalarına dikkatle basarak eve giriyorum. Ev dediğime bakmayın tam bir harabe. Üstelik bildiğiniz gibi Tosya deprem kuşağında bir bölge ve bu yapı da en ufak bir sarsıntıda yere inecekler arasında.
Bir odaya giriyoruz.
Odanın köşesinde bir yatak var.
Hemen yanında bir tahta üstünde sıvı yağ şişesi, kararmış küçük bir tencere, bir salça kabı, bir kuru soğan var. Yemek yapıyor demek ki, Pencere önünde ilaç şişeleri. Köşede banyo için kullanıldığını tahmin ettiğim bir kazan görünüyor.
Rahmetlinin fotoğrafını bir köşesine sıkıştırdığı küçük bir aynası bile var.
Yaşlılık aylığı alıyormuş tek geliri bu. Onunla takside girip, kuzineli bir soba almış. Ocağı olmadığından onun üstünde yemek yapıyormuş. Odun edemiyorum artık, ama kömürümü devlet veriyor Allah devletten razı olsun diyor.
Bir de seccadesi var. Her gün 5 vakit Allah’a şükrettiği, namazını kıldığı.
Yukarıdan ışık sızıyor. Akıyor mu burası sorum odadakileri güldürüyor. Yağmur yağınca ne yapıyorsun sorusuna verdiği cevap ne yazık ki kimseyi güldürmüyor.
—Yağmur yağınca bir naylonum var yorganın üstüne çekiyorum.

Daha fazla durmak, ninemi üzmek istemiyorum. Muhtara niye tamir ettirmiyorsunuz çatıyı diye sitem edince,
—Getirdiğimiz hiçbir usta bu çatıya çıkmaya cesaret edemedi. Tamirle kullanılacak yeri yok diyor.
Şehri Ninem eliyle bir kapıyı gösterip,
—Bir oda daha var, orası akmıyor ama kalamıyorum CIRMAN’lardan korkuyorum.
—Cırman nedir nine.
—Sıçandır evladım hem de kocaman.
—Kedi besle ninem hem sana arkadaş olur, hem cırmanları uzak tutar.
—Bu evde kedi bile durmuyor evladım.

Evde yeni bir şey yok mu, elbette var. Elektrik sayacı pırıl pırıl yeni takmışlar. Kışın soba yakamayınca elektrik ocağı yakmış, 100 liranın üstünde gelmiş faturası. Ödemiş yaşlılık aylığı ile gariban ninem.
Görevliler gelmiş seni bakım evine götürelim demişler.
Gitmem ben burada yaşamak istiyorum, köyümden ayırmayın, el içinde barınamam diye kabul etmemiş.

Şimdi gelelim yukarıdaki denkleme.
Muhtar köy konağı gibi bir yapının yanındaki boş temel üzerine bir oda, bir ayakyolu(wc),yapmak istiyor.
80 yaşın üstündeki bir ninenin belki de son isteği. Yağmurlu günlerde rahatça uyuyabileceği, cırmanlardan (Farelerden) korkmadan yatabileceği bir oda.
Ne gerekiyor biraz tuğla biraz kiremit, az biraz çimento vs. Karşılığında inşa edilen basit bir oda değil, bir hayat olacaktır.
Şehri nineme gün görmeyen 82 yıllık ahir ömründe bir yudum mutluluk veremez miyiz acaba.
Ne dersiniz.
Bu denklemin sol tarafına Bir tuğla bir kiremit ekleyerek sağ tarafındaki hayat çözümüne katkıda bulunmak isterseniz,
Muhtar Kadir EKEN’e telefonla ulaşın.