2 Mart 2010 Salı

YOLUMUN ÜSTÜNDEKİ LEZZET DURAKLARI


























































































































































Sabah saatlerinde yoldayım.
Hava puslu bulanık, soğuk sayılmaz ama yağmur döküyor arada bir bulutlardan. Sisler arasına dalıp çıkarak Oyrak geçidini aşıyoruz.
Devrekâni Ovası kardan bu sene pek nasiplenmese de yağmurdan yana kısmeti açık olacak gibi görünüyor.
İlk lezzet durağımız Devrekâni.
Devrekâni meydanına gelince buranın nesi meşhurdur diye soruyorum.
—Bilmez misin sanki elbette Cırığı diye cevaplayınca,
O zaman çek bakalım Mehmet Ustanın yerine diyorum.
Küçük bir dükkân burası cam tezgâhında bir tepsi cırık (Lokma tatlısı) var. Ustaya takılmadan edemiyorum.
—Yahu ustam bunun adına niye cırık demişler.
Ustam kürdana taktığı tatlıyı bana ikram ederken,
—Bak diyor ağzına attığında ilk ısırığında çıkan sesi dinle duyuyor musun?
—Hayır, ustam pek duyamadım dur birkaç tane daha yiyeyim belki duyarım derken cırık cırık diye sesler çıkarıyordum.
Tezgâhta bir bölümü de düğün böreğine ayırmışlar. Düğün böreğini nasıl yaptıklarını ilk kez Ağlı Panayırında izlemiştim. Oklava kullanmadan yufkayı elleriyle açıp tepelerinde nasıl döndürdüklerini görünce hayran olmuştum.
Cırıkları yedikten sonra yola devam ettik.
Yaralı göz sislere mahkûm olmuş. Yüzünü saklıyor, belki yaralarından utanıyor göstermiyor bir türlü. Yol tırmandıkça zirveye doğru hava iyice soğuyor. Sis artıyor kalınlaşıyor. Yolun iki yanında karlar gözüküyor hem de taze yağmış kar.
Çay için durmaya vakit yok, olsaydı eğer, biliyorum ki Yaralı göz eteğindeki şu naylon kaplı yer ideal bir mola ve lezzet durağı olabilirdi.
Sobanın üstünde her daim hazır kaynayan çay suyu, ormanın içinden süzülüp gelen pınardan doldurulmuş, meşe ateşinde de kaynatılmıştır. Bu çayı Yaralı göz Karaca kaya manzarasına baka baka içtiniz mi, inanın tadına doyum olmuyor.
Isırganlık ve Çatalzeytin yolu sisler altında. Bu sis deniz seviyesine kadar devam ediyor. Sahile inildikçe sis yavaş yavaş dağılıyor.
Çatalzeytin pazarı kış şartları dolayısıyla pek hareketli değil.
Deniz kokusu aklımıza balık getiriyor. Balık deyince de tabi ki Hamsi. Üstelik mısır ununa bandırılmış haliyle çıtır çıtır kızarmış tavası olursa.
Hele de Karadeniz’in dalgalarının sesi eşliğinde, taze yeşilliklerle süslenmiş salatasıyla bol soğan ve taptaze İnebolu ekmeği birlikte. Hani yeme de yanında yat derler ya işte ondan oluyor.

Kastamonu yollarında dolanıp dururken arada bir mola veriyorum. Her mola yeri farklı bir lezzet sunuyor.
Aynı yol aynı yerde her mevsim farklı bir lezzet buluyorum. Örneğin Kastamonu’dan sahile, İnebolu’ya inerken arada bir durup mola verin. Molanıza katacağınız lezzet durduğunuza değecektir.
Yaralı gözde zirvede her mevsim gözleme, patatesli çörek, sonbaharda mısır, ilkbaharda kuyu kebabı, kışın bal yiyebilirsiniz.Kendi aracınızla gidiyorsanız arada bir mo